Şiir Zamanı

EBABİL

Alıp içinde sesler uçuşan bu akşamdan, Hafızamı bir deniz kıyısına çeken yol. Aydınlık rüyaların peşine düşen gondol,   Mavi bir denizde yüzer gibi yanan şamdan.

Tuşların üstünde karanlığın heyulasi, Ve birden kalbe çırpınışlar veren hatıra. Çekmede beni saadet dolu dünyalara Mine parmaklarında sedalaşan hülyası.

Sıyrılmada gözlerimden yıllarca geceler Ve yalnız kalmada bir yaza ram olan sahil. Uçuşmada gökyüzünde bir sürü ebabil. Sevgimi ve hasretimi ebedi kılan yer.

Açık pancurlarından seslerin dökülüşü.. Bir göl mü ürpermede ruhun uzaklarında? En yakın sevgiyi duymayan dudaklarında, Her yasayıştan daha güzel olan gülüşü.

Ilık gölgelerde uyutup düşünceleri, Beyaz etekler ile bana göründüğü an Ve kapıları yeşil sabahlara açılan Sıcak tahayyüllerle dolu yaz geceleri.

Renkli fanusların altında doğan dünyası, Omuzlarinda ay ışığından örgülerle , Eklenmede içime hasret kaldığım yerle , Mine parmaklarında sedalaşan hülyası.

Orhan Veli Kanık

BEN SANA MECBURUM BILEMEZSIN …

Ben sana mecburum bilmezsin                  Adını mıh gibi aklımda tutuyorum. Büyüdükçe büyüyor gözlerin.                        Ben sana mecburum bilemezsin.İçimi seninle ısıtıyorum.

Ağaçlar sonbahar hazırlanıyor.                       Bu şehir o eski İstanbul mudur?                      Karanlıkta bulutlar parçalanıyor.               Sokak lambaları birden yanıyor. Kaldırımlarda yağmur kokusu.                       Ben sana mecburum sen yoksun.

Sevmek kimi zaman rezilce korkudur.        İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur           Tutsak ustura ağızda yaşamaktan              Kimi zaman ellerini kırar tutkusu                    Bir kaç hayat çıkarır yaşamından                Hangi kapıyı çalsa kimi zaman           Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu.

Fatih’te yoksun bir gramafon çalıyor.           Eski zamanlardan bir cuma çalıyor.           Durup köse başında deliksiz dinlesem.    Sana kullanılmamış bir gök getirsem.    Haftalar ellerimde ufalanıyor                        Ne yapsam, ne tutsam, nereye gitsem        Ben sana mecburum sen yoksun.

Belki Haziran’da benekli çocuksun.              Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor.                Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden.                Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun          Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor          Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin.   Kötü rüzgar saçlarını götürüyor.

Ne vakit bir yasamak düşünsem                   Bu kurtlar sofrasında belki zor.                     Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden.              Ne vakit bir yasamak düşünsem.                  Sus deyip adinla başlıyorum.                        Içim sıra kımıldıyor gizli denizlerin.              Hayır başka türlü olmayacak  Ben sana mecburum bilemezsin…

  Atilla İlhan

ETİKETLER :
sohbet